Mekanik saatçiliğin tartışılmaz liderlerinden Jaeger LeCoultre’nin Türkiye’de saatçilik sektöründe söz sahibi olmuş basın mensupları için düzenlediği fabrika turunda Horobox da vardı. Dijital medyalar içerisinden davet edilen tek isim olmanın gururuyla katıldığımız gezi, bizler için çok farklı bir tecrübe oldu.
Ikonik modellerinden Reverso’nun 85. yılını kutlayan “La Grande Maison”un atölyelerinde geçirdiğimiz unutulmaz dakikaları Horobox farkıyla, fotoğraf ve videolar eşliğinde sizlerle paylaşıyoruz.
Vallée de Joux İsviçre saatçiliğinin doğduğu yer olarak biliniyor. Cenevre’den 30 km uzaklıktaki vadinin rakımı ise 1.000 metre. Birçok ünlü markanın yanı sıra Jaeger LeCoultre’nin fabrikası da küçük bir atölye olarak kurulduğu 1833’ten beri bu bölgede bulunuyor. Günümüzde 28.000 m2 lik bir alana yayılmış olan fabrika doğayla adeta bütünleşmiş durumda.
İçeriye adım attığımız ilk saniyeden itibaren kendinizi büyüleyici bir atmosferin içinde buluyorsunuz. Markanın Uluslararası PR Direktörü Marina Greene tarafından karşılanıyoruz ve kısa bir dinlenmenin ardından keyifli turumuz başlıyor.
İlk durağımız 85. Yılını kutladığımız efsane model Reverso’nun tarihinin sergilendiği özel bölüm oluyor. 1931’de Polo oynayan İngiliz subaylar için üretilen ilk modelden 1937 de İngiliz Yarış Sürücüleri Kulübü için yapılmış limitli modele, 2000 yılına ait “Quantième Perpetuel”den 2008’de mekanik saatçiliği kendine hayran bırakan ilk “Gyrotourbillon” a kadar paha biçilmez parçaları inceleme şansı buluyoruz. Merak ettiğimiz detaylar hakkındaki sorularımız kapsamlı bir şekilde cevaplanıyor. Özellikle “enamel” ve “engraving” uygulanmış modellerdeki kusursuz işçilikler fazlasıyla ilgimi çekiyor. Turumuzun ilerleyen dakikalarında bu sanatsal çalışmaların hayat bulduğu atölyenin içinde olacağımı bilmek heyecanımı ikiye katlıyor.
Reverso’nun tarihi ile iç içe geçirdiğimiz dakikalardan sonra ikinci durağımız fabrikada üretilen en karmaşık komplikasyonların merkezi oluyor. Bu atölyede sektöre uzun yıllardır hizmet eden tecrübeli “watchmaker” ların yanı sıra büyük ustalığa terfi etmeye aday genç ve maharetli eller iki farklı bölümde çalışıyorlar. Kendileriyle kısa selamlaşmamızın ardından markanın ses getiren komplikasyonlarından “Gyrotourbillon” hakkında doyurucu bir sunuma katılıyoruz.
Henüz satışa sunulmamış 4. nesil dâhil tüm versiyonları tek tek inceleme şansı buluyoruz. Ayrı ayrı hepsi hakkında kısa bilgiler alıp aralarındaki farkları gözlemliyoruz. Yapılan tüm bu geliştirmelerin amacının saatlerin zaman tutma kabiliyetlerini daha hassas hale getirmek olduğunu düşününce harcanan emeklere olan saygım katlanıyor.
İncelediğimiz “Gyrotourbillon” modellerinde boyutlar her seferinde biraz küçültülmüş. Bununla beraber saatlerin güç rezervi de gittikçe azalmış.
Böyle bir atölyeye uğrayıp kişisel olarak en çok beğendiğim özellik olan “Minute Repeater” komplikasyonuna sahip bir saati de incelememek olmaz diye düşünerek 5022580 referanslı, kırmızı altın kasada hayat bulan “ Master Grande Tradition Grande” modelini mercek altına alıyorum.
Tam tamına 527 parçadan oluşan “Caliber 945” minute repeater ın yanı sıra “Voûte céleste “ fonksiyonuna da sahip.
Sonsuz teşekkürlerimizi sunarak ayrıldığımız bölümden İsviçre saatçiliğinin farklı bir yüzünü göreceğimiz “Metiers Rares” atölyesine geçiyoruz.
Dekoratif çalışmaların hemen hepsi bu bölümde yapılıyor. Tamamen el işçiliklerine ayrılmış atölyede “enamel”, “”engraving”, “gemsettings” ve “guilloche” işlemleri büyük bir özenle icra ediliyor. Atölyenin dışında ziyaretçiler için hazırlanmış yuvarlak masa etrafında toplanıyoruz. İçeride yapılan işlemler hakkında detaylı bilgiler alırken masa üzerine entegre edilmiş ekrandan ustaların çalışmalarını kendi gözlerinden izleme şansımız oluyor. Daha önce yapılmış kasa ve kadran numuneleri ile beraber el işçiliğinde ustaların kullandığı aletleri de masanın üzerinde bulmak ve incelemek mümkün oluyor.
Tüm bu güzellikleri hayranlıkla seyrederken günün sürprizi ile karşılaşıyoruz. Atölyenin kapıları açılıyor ve içeri davet ediliyoruz. Bu denli hassasiyet gerektiren işlerin icra edildiği bölüme girebilmek bizler için gerçekten bir ayrıcalık oluyor. Birçok ziyaretçi masa üzerinde izledikleri görüntülerden memnun olarak bölümü terk etmişken bizler adeta ustalarla beraber çalışmalara katılıyoruz.
Enamel, engraving ve guilloche konusunda harika örnekleri yakından inceleme ve fotoğraflama şansımız oluyor. Ustaların misafirperverlikleri sayesinde kendimizi fazlasıyla rahat hissediyor ve hem onların çalışmalarını yakından izliyor hem de kendi çalışmalarımızı icra ediyoruz.
Kendi adıma saat fabrikalarına yaptığım ziyaretler içerisinde en keyifli anları geçirdiğim atölyeden büyük bir keyifle ayrılıyor ve öğlen yemeği için bizlere ayrılan salona doğru ilerliyoruz.
Öğlen yemeği için Maison d’Antoine’nin eğitim odalarından birinde toplanıyoruz. Saatçilerin kullandığı “Bento Box”lara yerleştirilmiş menülerimizin keyfini çıkarırken gezimizin ilk bölümünde gördüklerimiz hakkında sohbet ediyoruz.
Gezimizin ikinci bölümünde ise kendimizi 85. Yılını kutladığımız Reverso modelinin üretildiği atölyelerde buluyoruz. Özenle oluşturulmuş eğitim odalarından birinde Reverso Duo’nun kasasının sökülüp geri monte edilmesini izliyoruz. İlk bakışta kolay gibi görünse de yeterli tecrübesi olmayan biri için pek de kolay bir operasyon olmadığını söyleyebilirim.
Bu güzel tecrübenin ardından bize ayrılan odaya geçip Reverso’nun yeni modellerini beraberce inceliyoruz. Hem erkek hem de bayan koleksiyonundan onlarca model içerisinde adeta bir görsel şölen yaşıyoruz. Reverso’larla beraber yakın zamanda butikler de göreceğimiz birkaç özel modeli de görme şansımız oluyor. Burada paylaşamayacak olsam da gördüğüm modellerden özellikle bir tanesinin şahsi koleksiyonum için istek listesine girdiğini söyleyebilirim. Yılın moda rengi olan mavi tonlarının kullanıldığı bu “reissue” model her saat severin beğenisini kazanıp iştahını kabartacak güzellikte.
Geziyle ilgili bize ulaşan programda son durak olarak görünen ve markanın tarihinde önemli rol oynayan modellerin sergilendiği “Heritage Gallery” ziyaretine hazırlanırken yine bir sürprizle karşılaşıyoruz. Tur boyunca bize eşlik eden Marina Grenee, tercih edersek “Heritage Gallery” yerine Atmos atölyelerini görebileceğimizi söylüyor. Daha önce çok az sayıda şanslı ziyaretçinin görebildiği kralların saati diye bilinin Atmos masa saatlerinin üretim alanını girebilmek hepimiz için daha ilgi çekici olduğundan tercihimizi bu yönde yapıyoruz.
Atmos üretildiği ilk günden bu yana farklı tasarımı ve üstün teknolojisi ile masa saatleri içerisinde en çok tercih edilen model olmayı başarmış durumda. Atmos, akordeon benzeri metal parçanın ısı değişimlerinden etkilenerek kasılıp gevşemesi sonucu sarkacın sağa sola hareketi ile kendi enerjisini üretebilen mükemmel bir teknoloji ürünü.
Ağır denilebilecek sarkacı taşıyan kablonun inceliği ise bizleri şaşkına çeviriyor. Farklı modellerin içinde bulunduğu dolapları merakla inceleyip fotoğrafladıktan sonra gezimizin sonuna doğru yaklaşıyoruz.
Ayrılmadan önce küçük bir maket üzerinden fabrikanın geneli hakkında kısa bir bilgi alıyoruz ve bizlere yardımcı olan dostlarımızla vedalaşıp Cenevre’ye doğru yola çıkıyoruz.
Kusursuz ev sahipliğini güzel hediyeleri ile pekiştiren Sevgili Marina Grenee’ye nazik daveti ve samimiyeti için sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum. Ayrıca Jaeger LeCoultre marka direktörü değerli dostum Murat Akyüz ve ekibine de bu unutulmaz tecrübe için ne kadar teşekkür etsek azdır.
Umarım ilerleyen günlerde farklı organizasyonlarda beraber olma şansını buluruz.