Sıra dışı saat tasarımlarıyla bir döneme damgasını vuran Ikepod, derin uykusundan uyanıyor. Gelecekten gelen vintage saat sloganıyla hayranlarının karşısına yeniden çıkmaya hazırlanan marka, her zamankinden daha iddialı.
Hikâyenin başlangıcı 1994 senesine dayanıyor. Oliver Ike ve Marc Newson tarafından kurulan marka, hayata geçtiği andan itibaren 2000’li yılların başlarına kadar saat otoritelerince büyük ilgiyle karşılanan modellere imza atıyor. Oliver Ike, İsviçre’li bir iş adamı ve o sıralar yeni bir saat markası kurmak üzere çalışmalar yürütüyor. Avustralyalı endüstriyel tasarımcı Marc Newson ile de yolları tam bu noktada kesişiyor. Newson da saat tasarımına hiç uzak bir isim değil zira kendisi ilk taslağını 1986 senesinde, henüz 23 yaşındayken tamamlamış. Pod adını verdiği ilk çizim, Newson’un imzası haline gelen kapsül tasarımlarından esinlenerek üretilmiş bir saat taslağı. Oliver Ike’yle ortaklaşa yürütülen projede de bu tasarımdan bolca esinleniliyor ve ortaya Ikepod markası çıkıyor.
Sea Slug modeliyle saat sektöründe şansını deneyen marka az sayıda ancak sadık bir hayran kitlesi oluşturmayı başarıyor. Ikepod o yıllarda minimalist ve sıra dışı tasarımlarının yanı sıra kronograftan tourbillon’a uzanan geniş skaladaki komplikasyonları ve kasa üretiminde kullanılan kıymetli metalleriyle de dikkatleri üzerine çekerek, yüksek saatçilik kategorisinde anılan markalardan biri haline geliyor.
Marc Newson’un önderliğinde faaliyetlerine devam eden Ikepod simetrik kasa ve kadran tasarımları, konforda çığır açan kasaya entegre kauçuk kayış sistemleriyle sektöre taze bir soluk getiriyor. Günümüz saat sektöründe tasarım ve ticari açıdan en başarılı modellerden biri olarak sayılan Apple Watch’tan seneler önce Ikepod Solaris adıyla tasarlanan saate bakınca dahi Newson’un ne denli zamanının ötesinde bir tasarımcı olduğunu anlamak mümkün.
Her ne kadar yenilikçi ruhuyla olağanüstü işlere imza atsa da 2006 yılında iflastan kurtulamayan marka iki yıllık sessiz bir dönemin ardından yeniden faaliyete geçiyor ancak bahsi geçen Solaris modelinin hızlı çıkışı ve Newson’un şahsi çabaları da fayda etmiyor, 2012’de şalterler tamamen kapanıyor.
2017 yılına gelindiğinde Ikepod markası kendini bir grup saat sevdalısı olarak nitelendiren kişilerce satın alınıyor ve zaman kaybetmeden markayı canlandırmak için faaliyetlere başlanıyor. İsviçre’li tasarımcı Emmanuel Gueit yepyeni kadran tasarımlarını hazırlıyor ve bu yılın başında da ilk prototip üretiliyor.
Yeni ekip orijinal Ikepod’dan çok daha farklı bir pazarlama stratejisiyle önümüzdeki yılın ilk aylarında saatleri müşterileriyle buluşturmaya hazırlanıyor. Ikepod’lar her zaman tasarımlarıyla dikkatleri üzerine toplamayı başarmış ancak yüksek fiyat etiketleriyle ardında yaşlı gözler bırakmış bir marka. Tasarımın gücüne inanan yöneticiler daha çok saat severe ulaşabilmek için üretimlerini uzak doğuya kaydırıyorlar ve minimalist tasarımları çok daha ulaşılabilir fiyat etiketleriyle piyasaya sunmaya hazırlanıyorlar.
Şimdi gelin hep beraber yeni Ikepod’un yeni saat koleksiyonunu inceleyelim. İki farklı seriden oluşan ürün gamı kronograflı Chronopod ve sadece zamanı gösteren Duopod’dan oluşuyor. Her iki model de paslanmaz çelikten kasalara sahip, Duopod modelinin ölçüsü 42mm, Chronopod’unki ise 44mm. Ikepod’un belirttiğine göre saatler, boynuzsuz kasa tasarımından dolayı bilekte olduğundan çok daha küçük görünüyor ve tahmin edilenden konforlu hissettiriyor. Japon üretimi pilli Miyota kalibrelerle donatılmış saatler Hong Kong’da üretiliyor. Bu özel tasarım modellere sahip olmanın bedeli ise Duopod modeli için 590$, Chronopod modeli için ise yalnızca 725$.
Marc Newson’un şu anda Ikepod markasıyla herhangi bir bağlantısı bulunmuyor. Ekipte yer alan Emmanuel Gueit ise bir tasarım dâhisi. Bu söylemimi iddialı bulanlar için, kendisinin 1993 yılında Audemars Piguet’e Royal Oak Offshore modelini tasarladığını söylemem yeterli sanırım. Ikepod’un geri dönüşünü, üstelik son derece ulaşılabilir fiyatlarla, oldukça heyecan verici bir gelişme olarak yorumluyorum. Saat dünyasının, pahalı markaların ulaşılamaz modellerinin tekelinde döndüğü şu günlerde, böylesine yeni açılımların son derece gerekli olduğunu düşünüyorum. Umarım yeni modeller kaliteleriyle hayal kırıklığı yaşatmaz ve giriş seviye saatlere güzel alternatifler oluştururlar.
Emmanuel Gueit - First Audemars Piguet’e Royal Oak Offshore (1993)