Psikoloji, biyoloji, felsefe, doğa bilimleri, fizik gibi alanlar arasında büyük farklılıklar gösteren zaman kavramını en başından almaya hazır mısınız?
Saatlerle ölçtüğümüz ‘zaman’ kelimesini, akıştaki belirli anlara veya iki belirli an arasındaki uzunluğa atıfta bulunmak için kullanıyoruz. Ancak ‘zaman nedir?’ sorusunun cevabı bu kadar basit değil. Psikoloji, biyoloji, felsefe, doğa bilimleri, fizik gibi farklı alanlar arasında büyük farklılıklar gösteren bu kavrama, birçok farklı bakış açısıyla yaklaşabilirsiniz.
Tarihin çeşitli dönemlerinde zaman kavramıyla ilgili çok sayıda farklı tanım ve düşünce şekli geliştirilmiş olsa da biz, bu sayfada ‘zaman nedir?’ sorusuna bir cevap vermeye çalışacağız.
Hatırlar mısınız, çocukluğunuzda zaman nasıl da geçmek bilmezdi. Şimdi geriye dönüp baktığınızdaysa büyük ihtimalle ‘nasıl da göz açıp kapayıncaya kadar geçti yıllar’ diyorsunuz. Bu durumu açıklamak için söylenen nedenlerden biri, psikolojik zaman algımızın, belirli bir sürenin temsil ettiği toplam yaşam süremizin fraksiyonundaki farklılıklar tarafından belirlenmesi. Şöyle örnekleyelim; 8 yaşındaki bir çocuk için bir yıllık zaman, şimdiye kadarki yaşamının 8’de 1’ine eşit. 80 yaşındaki bir yetişkin için ise yaşam süresinin yalnızca 80’de 1’ine.
Bir diğer nedense yetişkinler ve çocuklar arasındaki deneyim farklılığı olarak gösteriliyor. Çocuklar her gün yeni bir olayla karşılaşıyor, yeni şeyler öğreniyor. Öte yandan yetişkinler, geçmişte yaşadıklarına benzer deneyimleri sürekli tekrarlama halinde. Bu da, yetişkin beyinlerin hipokampüsünün, deneyimledikleri her şeyi ezberlemediği anlamına geliyor.
Uzun yıllar boyunca insanlar ve hayvanlar, sabahları uyanma, gündüzleri çalışma ve geceleri uyuma döngüsüne dayalı olarak yaşadı. Bu 24 saatlik yaşam tarzı ritmi, beynimize ve vücudumuza yerleşti. Canlıların vücutlarında ‘saat’ rolü oynayan bir işlev bulunuyor. İşte bu iç saate ‘biyolojik saat’ deniliyor. Örneğin, saat bulunmayan izole bir odada birkaç gün geçiren insanlar ve hayvanlar, kabaca 24 saatlik periyodik bir döngüye bağlı olarak düzenli şekilde uyuyor ve uyanıyor. Bunun nedeniyse tüm canlıların çevreye uyum sağlayarak hayatta kalma şanslarını artırma içgüdüsüne dayanıyor.
Eski Mısır, Yunan ve Maya uygarlıkları da dâhil olmak üzere birçok eski uygarlığın dinlerinde tanrılar tarafından yaratılan dünya, kendini tekrarlayan, periyodik bir yaratılış, varoluş, kıyamet ve yıkım döngüsünü takip etti. Bu döngü sonsuz şekilde yinelendiği için, aynı yolu tekrar tekrar izleyen zaman anlamında hem tersine dönmelerin hem de tekrarların mümkün olduğu veya zamanın sonsuza kadar bu şekilde devam ettiği düşünülüyordu.
Hint felsefesinde ve oryantal düşüncede de, Budizm ve Hinduizm gibi dinler de dâhil olmak üzere, reenkarnasyon denen benzer kavramlar var. Bu düşünceye göre ölen kişilerin ruhları tekrar tekrar doğar. Yahudilikte de kısmen dolaşımsal bir zaman görüşü görülebilir. Bununla birlikte Hıristiyanlıkta, İsa Mesih’in dünyaya gelişi, ölümü ve dirilişi, ilahi vahiy boyunca geri döndürülemez ve tekrarlanamaz olarak kabul ediliyor.
10’uncu yüzyıl ve öncesinde insanlar, zamanın geçişini ölçmek için güneş ve su saatleri gibi ilkel araçlardan yararlanıyordu. Zaman kavramı, mevsimlerin değişmesi ve mahsullerin yıllık hasadı gibi olaylarla ölçülüyordu. 11-12’nci yüzyıldan itibaren Hıristiyanlık, sıradan insanların yaşamında da kabul görmeye başladı. Böylece zamanın döngüsel olarak kendini tekrar etmesi reddedildi ve zaman kavramı değişti. Zaman, tanrı tarafından yönetilen ve sürekli olarak sona doğru giden doğrusal bir şeydi.
14’üncü yüzyılın başında mekanik saat, Avrupa’da icat edildi. 15 ve 16’ncı yüzyıllara gelindiğinde, mekanik saatler yalnızca kiliselerde ve manastırlarda değil, belediye binalarında, pazar yerlerindeki kulelerde de kendini göstermeye başladı. Böylece insanlar mevsimsel zaman sisteminden çıkarak bugün yaşadığımız, günü ve geceyi bölen zaman bilincine kavuşmaya başladılar.
Böylece zamanla ilgili farkındalık devrimi yaşandı. Zamanın tanrı tarafından yönetildiği fikrinden, dinden kopuk, daha nesnel zaman görüşüne doğru kayış yaşandı. Kasaba meydanlarına saat kulelerinin dikilmesiyle zaman, tanrının elinden, özgür şehirlere hâkim olan tüccarların eline geçerek, toplumları ve siyaseti kontrol etmenin bir aracı haline geldi.